3 Ara 2013

ATLANTİS'E YOLCULUK #blogfırtınası

Merhaba,

Ödevini yapan bir çocuğun mutluluğu ile bu günkü yazıma başlıyorum

3. gün konusu: Dünyada istediğiniz bir yere gidebilecek olsanız nereyi seçersiniz, düşünün. 
Oradaki deneyiminizi yazın.


Saat sabahın yedisi. Yıllardır aradığım ama bulamadığım, bir çok kişinin hayalden öte bir yer olmadığına inandığı Atlantis'e yolculuğum bir kaç dakika sonra başlayacak. 

Oysa ben hep onun orada bir yerde olduğunu biliyordum. Çünkü bütün atasözleri ve efsaneler gerçektir. Gerçek olmasalar bunca yıldır kulaktan kulağa yayılmazlardı, birileri olmadığını ispatlardı öyle değil mi? 

Tıpkı Tanrı'nın olmadığının ispatlanamadığı gibi. Göremesek de, konuşamasak da insanlığın büyük çoğunluğu Tanrı'ya inanıyoruz. 

İlk defa bir yolculuğa çıkacağım için bu kadar heyecanlıyım. Aylardır bu anı bekliyorum. Beni ölümsüzlüğe taşıyacak olan bu yolculukta neler yaşayacağımı çok merak ediyorum. Bir yanım, yolda giderken uyutulmaktan yana, çünkü korkuyorum. Bir yanım ise bu yolda bana refakat edecek kişinin önerdiği gibi uyanık kalmak istiyor. Korkuyorum çünkü, uyanıkken kalbimin bu heyecana dayanamayacağını düşünüyorum. Oldum olası bilinmezlik beni hep korkutmuştur.

İşte sıramın gelmesini bekliyorum. Yanıma gelen herkes, bana uyanık kalmamı öğütlüyor. Hala karar veremedim. Adının Musa olduğunu söyleyen kişi, beni rahatlatmaya çalışıyor, 

Eğer dayanamayacağını anlarsam seni uyuturum diyor, korkma. 

Güvenip güvenmemekte kararsızım. Ama nedense ona inanıyorum. Beni seyahat edeceğim yere götürüyorlar, asıl refakatçim kararımı soruyor, uyanık kalmaya karar verdiğimi söylüyorum.

Ve yolculuk başlıyor, önce beni bir yatağa yatırıyorlar, ellerimi ve ayaklarımı bağlıyorlar, hafif bir müzik çalıyor. 

Çok heyecanlanırsam uyutacaksınız değil mi diyorum, Musa bey öyle söyledi.

- Herkesi böyle kandırıyor, diyor birisi gülerek sonra korktuğumu anlayan asıl refakatçim 

- Korkma, ben yanındayım, uyuturuz merak etme diyor rahatlıyorum.

Yolculuk sırasında ben gökyüzünden başka hiç bir şey görmüyorum. Oğlum Ege geliyor aklıma. Onu ne çok sevdiğim. Hayatımın geri kalanında hep çok seveceğim. Atlantis'e gideceğim için kızıp kızmadığını soruyorum kendime. Oraya gidiş amaçlarımdan birinin de kendisi olduğunu anlayıp anlamayacağını merak ediyorum.

Kah gözlerimi kapatıp anılara dalıyorum kah bu yolculuktan sonra nasıl olacağımı düşünüyorum. Çevremdeki kimsenin umurunda değil, onlar konuşarak, gülerek, birbirleriyle şakalaşarak yolculuğu sürdürüyorlar. Ben bu yolculuğu daha önce de yapmıştım. O an hatırlıyorum. 


- Tamam diyor refakatçim, geldik. Biraz sonra yeni bir başlangıç yapacaksın.


Bir ses duyuyorum. Merak içindeyim. Az sonra biri yanağıma onu dokunduruyor. Tarifi imkansız. Öyle güzel ve sıcacık ki. 





Ben Atlantis'ime kavuştum. Darısı tüm isteyenlerin başına..


Dünyada istediğimiz her yere gidebiliriz. Para ve zaman ikilisinin aynı anda bulunması lazım kişide. Gitmek istediğim bir kaç yer var. Ancak bunun için bir süre daha beklemeliyim. Malum çocuklar küçük ve çocuklarla gezmek çok zor.  

Bu yazıyı yazmadan önce gerçekten gitmeyi çok istediğim yeri düşündüm. Ama gerçekten istediğim her yere gidebilecek olsaydım Kayıp şehir Atlantis'e gitmek isterdim. O da mümkün değil :) Ben de biraz gerçekleri yazarak biraz kurgu yaparak bu yazıyı hazırladım. Umarım hoşunuza gitmiştir. 

Sevgilerimle
Şafak




EGE'NİN HASTA KIZINA yani BANA YAPTIĞI ŞİRİN ÇORBASI

Herkese kocaman bir merhaba,

Tatil bitti ve biz bu sabah eve döndük. Çocuklar gerçekten evi özlemiş. Öyle ki Ege hemen oyuncaklarına daldı ve oynamaya başladı. Efe Deniz ise sabahın altısında kalkmış olmasına karşın, öğlen üçe kadar uyumadı. Sanki enerji hapı içmiş gibi evde oradan oraya meşhur fok balığı sürünmesiyle gezip durdu.

Onu uyuttuğumda Ege bütün legolarını salonun ortasına yığmış oynuyordu. Bende bir koltuğa uzandım amacım, biraz dinlenmekti ama Ege'cim "anne hadi evcilik oynayalım" dedi. Her gün oynuyoruz ama evcilik oynamak lafını onun ağzından ilk defa duydum. Çok komik geldi.

Hadi oynayalım, dediğimde yine beni güldürdü.

   -Anne kızlar evcilik oynamayı çok severler di mi?

Evet severler dedim, peki nasıl oynayacağız diye sorduğumda, hemen senaryoyu yazdı. O baba oldu bende onun kızı :)

   - Sen hastaymışsın ben sana çorba yapıp içirecekmişim. Ayağın kırılmış yatıyormuşsun.

Bana şirinler oyuncakları ve logolarından muhteşem bir çorba yaptı ve ekledi

    - Korkma sana şirin taneleri koymayacağım sadece suyundan içeceksin.

Çorba içme merasimimiz bayağı uzun sürdü. Legolardan kepçe yaptı önce, sonra legolu ve şirinli çorbasını o kepçe ile sabah, öğlen ve akşam çorbası olarak içirdi. Bir de içirirken gayet ciddi bir şekilde

   - Aç bakalım ağzını tatlım, bu sana çok iyi gelecek

İşte ben orada koptum. Oyunumuz bitince çizgi film açtırdı ve uyuya kaldı. Bu babalık işi onu epey yordu sanırım :)

Ege'nin daha önce yaptığı bir otopark inşaatının resmini sizinle paylaşmak istiyorum bugünküleri çekemedim de :)

Çocuklar gerçekten harika. Bazen tahammül sınırlarımı zorlasalar da,  iyi ki ikisini de doğurmuşum. Böyle güzel anlar yaşandıkça, beni ikinci kere evliliğe ikna eden kocama bir kez daha aşık oluyorum.

Sevgiyle kalın
Şafak


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...