Bugün oldukça faydalı bir seminere katıldım ve orada öğrendiğim bazı şeyleri eve gelince hemen uyguladım. Mesela büyük oğlum Ege yeme problemi olan bir çocuk. Yemek saatleri bizim için işkence gibi geçiyor. Yememek için tülü bahaneler uyduruyor, kreşte tek başına hiç dökmeden yemesine karşın evde bizim yedirmemizi istiyor ve biz neredeyse yemek yemesi için hep yalvarıyoruz. Bu akşam geldiğinde kesin çizgilerle yemek olayını belirledim ve yemeğini bitirmeden masadan kalkamayacağını gerekirse sabaha kadar bekleyebileceğimizi söyledim. Önce mızıldandı, siz yedirin ben kendim yiyemiyorum falan dedi. Ama hiç prim vermedim. Yemek yaklaşık 1 saat sürdü ve tabağındakini kendi yiyerek bitirdi. Bu benim için bir milat oldu :)
Semineri Tutumlu Anne düzenlemişti. Konuşmacılar bir çoğumuzun yakından tanıdığı Hassas Anne Ece Kumkale ve Özel Mavi Aile Danışma Merkezi kurucusu ve yöneticisi Belgin Temur Yağlıtaş'tı. Konusu Aile İçi İletişimde Ödül ve Cezanın Yeri olan seminerde aldığım bazı notları sizinle de paylaşmak istiyorum.
- Öncelikle yemek yemek, banyo yapmak, uyumak rutine oturtulmalı. Çocuk neyin ne zaman nasıl yapılacağını bilirse daha huzurlu olur. Ayrıca yemek yemek ve uyumak gibi doğal ihtiyaçlar zamanında karşılanmalı aksi takdirde çocuk huysuz ve huzursuz davranışlar sergileyebilir. Böyle zamanlarda bu davranışları görmezden gelip ihtiyaçlarını acil olarak karşılamalıyız.
- Severek yaptığı bir davranışı ödül ya da para ile yaptırırsak zamanla o şeyi sadece ödül için yapmış olur. Ayrıca ödül verirken mümkün olduğunca maddi ödüllerden kaçınmak gerekir. Ödül olarak onu onure etmeliyiz aksi takdirde rüşvet olarak algılayabilir. Onun yerine kendini iyi hissedeceği manevi yönden mutlu edecek ödül verilmelidir. Yaptığı güzel davranışın sonucunda teşvik etmeliyiz. Zaman zaman maddi ödüllerde verilebilir çünkü bunu çevresinde görecektir. Gündem dışı bırakmamalıyız ancak sınırları olmalı ve bu sınırlar kesin bir çizgi ile çizilmeli.
- Çocuğa kural koyma, birlikte yaşamaya başladığımız andan itibaren geçerlidir. Ancak çocuğu değerlendirirken sadece çocuğu irdelemek doğru değildir. Etkileyen tüm faktörlere bakmak lazım. Çevre, anne -baba, akrabalar, dinler, komşular, arkadaşlar hepsi çocuğun davranışlarını etkiler.
- Sadece bu kadar değil, bebeği dünyaya getirmeden önce hissettikleriniz, hangi duygularla dünyaya getirdiğiniz, annelik huzursuzluğu ya da depresyonu denilen duyguyu yaşayıp yaşamadığınız, anne olmaya hazır olup olmadığınız, eşinizle iyi bir evliliğiniz olup olmadığı bile çocuk davranışlarını etkiler. Sizin huzursuzluğunuz çocuğunuza yansır. Anne ne hissederse bebek de onu hisseder.
-Çocuklara ceza vermek gerektiğinde verilmelidir. Mesela kardeşine ya da size vurduğunda. Ancak her çocuk farklı olduğu için her ceza yöntemi hepsinde işe yaramaz. Bu nedenle çocuğunuzu rencide etmeyecek yöntemler bulmak gerekir. Ceza yaşa uygun olmalıdır. Sevdiği bir eylemden ya da oyuncaktan onu belirli bir süre mahrum etmek en çok işe yarayanlardandır. Sonrasında dönüp bunu konuşmalısınız. Neden ceza aldığının bilincine varmalıdır. Aksi takdirde konuşmazsanız daha şiddetli olarak aynı davranışı tekrarlar. Tabi bunu gün boyu sürdürmemelisiniz. Ceza uygulanmalı, konuşulmalı ve olay unutulmalıdır. Ceza ve ödül ertelenmemeli olay anında verilmelidir.
ÇOCUKLARLA BAŞARILI BİR İLETİŞİM İÇİN
-Karşılıklı saygı (çocuklar önce insandır)
-Doğallık
-Duyguları anlamak
-Kendi duygularını ifade etmek (sizin niye tepki verdiğinizi bilirse sizi daha kolay anlar)
-Dinlemek (Gerçekten dinlemek. Tüm dikkatinizi ve ilginizi ona vererek dinlemelisiniz)
-Bireysel farklılıklar olduğunu kabul etmek
-Yapıcı konuşmak
Siz duygularınızı doğru ifade edip ona hissetirirseniz, o da duygularını ifade edebilecektir. Duygularını ifade edebilen çocuklar ruh sağlığını koruyabiliyor.
İletişim becerisi yetersiz ailelerin çocukları sosyal ilişkilerde daha fazla sorun yaşıyor.
Çocuklar anne babasıyla her şeyi paylaşabilmeli. İyi ya da kötü her olayı size anlatabilmeli. Bunun için ona bize güvenebileceği duygusunu aşılamalıyız. İyi dinlerseniz anlatmak için tercih edilirsiniz.
Dinlenmeyen çocuklarda agresyon, uyumsuzluk, davranış bozuklukları ile sık karşılaşılır.
AİLEDE MUTLULUK
Ailede huzur varsa ve yaşadığımız olaylarda tatmin olabiliyorsak mutluluk vardır. İyi tartışabilmek ve sonunda uzlaşabilmek ilişkiyi güçlendirir. Doğru tartışma ortamı yaratabiliyorsak çocukların bu tartışmalara şahit olması zararlı değildir. Tam tersine onlarında iletişime açık olmalarını sağlar, konuşarak sorun çözmeyi öğrenirler.
Çocuk merkezli ailelerde, çocuk odak olarak alınır. Anne baba kendini ikinci plana atar. Bu durum çocuğa mutluluk getireceğine tam tersine mutlu olamazlar. Ayrıca gelecekte, başka insanlarla olan ilişkilerde bunun dezavantajlarını da yaşayabilirler.
İhmal ile fazla koruma arasındaki ince çizgiyi iyi ayarlamalıyız.
DİSİPLİN
Sadece çocuğu disipline etmek mümkün değildir. Disiplin ailede başlar, ortak kurallara herkesin uyması gereklidir. Kabul edilebilir ve edilemez davranışlar sınırlarla öğretilmelidir.
Üç yaşından sonra empati öğretilmeli, Hayır'ı öğretmeliyiz. Hayır'a alternatif geliştirilmeli, çocuğun ihtiyaçları belirlenmeli ve yaşamını ona göre ayarlamalıyız. Örneğin evde gürültü yapmak isteyen çocuğa bunun için Hayır demeli ama onu enerjisini dağıtabilmesi için parka ya da spora götürmeliyiz.
Kreş ve anaokulu için eskiden üç yaş önerilirken, artık iki yaşından itibaren yarım gün olacak şekilde oyun gruplarına verebiliriz. Çocuğu en az 2 yaşına kadar mümkünse anne bakmalı, eğer mümkün değilse evde bir aile büyüğü yada bakıcıya baktırmalıyız. Kesinlikle iki yaş altı çocukları evden tam gün uzak kalacak şekilde kreşe göndermemeliyiz.
Evet.. Aldığım notlar bu kadar. Ege'nin huysuzluğunun bir nedeninin de daha 15 aylıkken kreşe gitmek zorunda kalması olduğunu düşünüyorum. Tek içimi rahatlatan şey, o zaman ki sevgili öğretmeni Özge'nin onu bir anne gibi sevip kollamasıydı. Ben de her gün onun için dua ediyorum. Allah iki cihanda da yüzünü güldürsün ve ona hayırlı sağlıklı mutlu evlatlar versin.
Sevgiyle kalın
Şafak