Bu sanırım bir itiraf yada huzur bulma yazısı. Okunma kaygısı olmadan, bir tek Ege'm okusun diye yazılmış bir yazı.
Ege aslında farklı bir çocuk. Çok küçük kreş ile tanıştığından olsa gerek her şeyi yaşından önce öğrendi. Zamanla sıkıldı tüm bunlardan. En başlarda onu mutlu edelim derken farkında olmadan çok fazla özgürlük sunduk ona. Veremediklerimizin yerini doldurmaya çalıştık hep. Birazda kişilik özellikleri eklenince işin içine ortaya çok bilmiş, çok güçlü, çok ben merkezci bir çocuk çıktı.
En çok ihtiyacı olduğu dönemi anneden kopuk yaşadığı için ve sonrasında bu durumun psikolojik sorunlara yol açacağını düşünerek iş hayatından vazgeçtim ben. Bir süre birlikte geçirdik tüm günümüzü. Ne anaokulu ne başka bir yer. Her an iç içe. Her şey yoluna girdi. Anneye öfke sona erdi Ege'de. Bendeki bana ve beni bu yolda yalnız bırakan herkese karşı oluşan öfke de.
Baktım yapabiliyorum, anne olmayı becerebileceğim, hadi dedik bu durumda. Hem Ege'de bir kardeşi olsun istiyor kardeş şart dedik. Kardeşi olursa hayatımızın nasıl değişeceğini anlattık O'na. Sanki o yaştaki bir çocuk anlayabilirmiş gibi. Öyle sandık...
Hamilelik ilerledikçe farkına varmaya başladı Ege hayatımızın değişmeye başladığının. Zaman zaman agresifleşti zaman zaman da isteklerini yaptırmak için şirinleşme numaraları yaptı. Hatta bir gün hiç unutmuyorum, anne kardeşim doğunca yine seninle güreşecek miyiz, birlikte koşacakmıyız diye sordu. Tabi dedim ama uzun bir süre yapamadık bunları.
Kardeşi doğduktan sonra, biraz şaşırdı. Birde daha 23 günlükken hastaneye yatınca kardeşi, ben sabahtan akşama kadar kardeşinin yanında kalınca, evde olduğum anlarda da genelde ağlayınca sanırım bu da O'nu etkiledi. Babasının sadece onunla ilgilenmesi, kardeşi ile onun yanında çok ilgilenmemesi babasıyla zaten olan bağı daha da güçlendirdi.
Loğusa dönemleri pek iyi geçmez benim. Huzur ve dinginlik bulmak yerine öfke dolu olurum. Zaten çok düşünürüm her şeyi, bu dönemde daha da bir gelecek kaygısı taşırım. Bu da beni agresif yapar. Bu dönemde aramız açıldı biraz Ege ile. Daha doğrusu o kendini sevilmiyor zannetti. Ben ona bunun doğru olmadığını ispatlamaya çalıştıkça daha bir öfkelendi. Kardeş sahibi olmak olayını da hiç sevmedi.
Şimdi ben ona kızdığımda bunu iyiliği için yaptığımı biliyor ama yine de her şeyi kendi deneyimlemek istiyor. Kardeşi ile sürekli bir yarış içindeler. Evde onlarca oyuncak varken her seferinde kavga etmeyi başarıyorlar. Her dakika yanlarında olup, olaylara müdahale etmem gerekiyor. Etmesem birbirlerinin canını yakıyorlar ve ikisi de küçük ne yaptıklarını bilmiyorlar. Birlikte sakince ve ben yanlarında yokken oynama sayıları bir elin parmağını geçmez.
Buna karşın Efe Deniz abisini çok seviyor. Onun bire bir kopyası. O ne yaparsa aynısını yapıyor. Ondan öğrendiklerini uyguluyor. İkisinin arasında kalmak ve ikisini de incitmeden doğruya yönlendirmek çok yoruyor beni. Defalarca güzel güzel söyledikten sonra hala bildiklerini okumaya devam etmeleri bir süre sonra çileden çıkarıyor ve kendimi bağırırken buluyorum. Komşular muhtemelen delirdiğimi düşünüyorlar böyle anlarda.
Elimden geldiğince blog nedeniyle gittiğim yerlere onu da götürmeye çalışıyorum. Onun dışında gittiğim her yere zaten götürüyorum. Hani şöyle tek başıma alışverişe gideyim, saatlerce alışveriş yapayım sonra üstüne bir de kahve içeyim desem mümkün değil. O kadar uzun zaman oldu ki eşimle başbaşa bir yerlere gitmeyeli. Son 6 yılda sadece bir kere baş başa sinemaya gidebildik biliyormusunuz? Yemek ve eğlence ise sıfır.
Eşimden başka yardımcım yok çocukları bırakabilmek için. Hani şöyle çok bunaldığımda alıp başımı gitsem iki saat sonra eve gelsem ve kaldığım yerden devam etsem desem maalesef mümkün değil. Çocuklar anneanne, teyze ve babaanne dışında kimseyle kalmayı kabul etmiyorlar arkamdan durmadan ağlıyorlar. Bazen tüm bu koşuşturmadan kurtulmak için tekrar işe dönmeyi bile düşünüyorum.
Dedim ya, mükemmel anne değilim ben ama olmak istiyorum. Öyle çok yoruldum ki...
Şafak