4 Ağu 2016

Oku ya da Köyüne Geri Dön

Merhaba,

Yine düşünen kadın olarak geldim :) Geçtiğimiz günlerde o kadar rahatsız eden görüntü ve yazışmalara şahit oldum ki facebookda, bende dün artık dayanamayıp cep telimden uygulamayı sildim. sildiğimden beri de çok rahatım :) Bilgisayarı açınca giriyorum o da akşam bu saatlerde genelde.

Facebook ilk Türkiye'ye geldiğinde açmamak için direndim. Sonra o kadar çok istek maili geldi ki dayanamayıp açtım. Şimdi zaman zaman keşke açmasaymışım diyorum. Blog yazmaya başladıktan sonra da iyice dahil oldum kendisine. Hatta tanımadığım insanları bile arkadaş olarak listeme ekledim. Hiç doğru bir hareket değilmiş yaptığım. Şimdi silsem tanımadıklarımı, o zaman da arkamdan belki saçma sapan yorumlar yapacaklar. Aman ne olacak demeyin, her sırrın birgün ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğu gibi, arkadan söylenen herşeyin de bir gün duyulmak gibi kötü bir huyu var. E nolcak böyle olunca? Daha bi delleneceğim belki hatta -gereksiz ama- üzüleceğim. O nedenle silemiyorum.

Peki bizler ne kadar samimiyiz paylaşımlarımızda. Hepimiz çok bir mutlu, çok bir insancıl, çok bir dürüstüz. Herkes hayvan dostu, herkes şiddete karşı. Hepimiz sağlıklı beslenme taraftarı, hepimiz her yanlışın karşısında durabilecek kadar güçlüyüz. Harika yerlere gidiyor, harika zaman geçiriyoruz. Çocuklarımıza hiç kızmıyor, bulunduğumuz ortamda kendini kaf dağında gören arkadaşa sinir olmuyor hep birlikte çok eğleniyoruz.


Millet olarak Amerika bize karışamaz diyoruz da, onların yaptığı facebook, twitter, instagramı bir güzel kullanıyoruz. Öne çıkacak paylaşımları bile onlar belirliyor mesela twitterda. Onların ürettiği teknoloji ile haberleşiyoruz. Telefon ve televizyon için de onların uydularını mı kullanıyoruz bilmiyorum, araştırmak istemiyorum da çünkü sonra bir sürü sayfaya giriyorum kafam her konuda daha çok karışıyor. Bilen yoruma yazsın zahmet olmazsa ;) Onların yaptığı sinema filmlerini izliyoruz, onların yaptığı cep telefonları ile haberleşiyoruz. Onların saçma sapan yarışmaları, hayatımızın odak noktası oluyor, TV de seyretiğimiz ünlülerin yaşamına kavuşmak için hayaller kuruyoruz.

Ülkede tarım yok, sanayi yerle bir olmuş, her yer büyük yabancı markaların şubeleri ile dolu, bizler deliler gibi tüketiyoruz. Kozmetik ürünlerine verdiğimiz paranın haddi hesabı yok. Çocuklar eskiden sokak oyunları oynarken, evde annesi ile hamur yoğururken, şimdi oyunevlerinde hoplayıp zıplıyor, kurabiye pişiriyor. Yemeği evde pişirmek yerine, artık neredeyse her mahallede açılan AVM lerde hem yemek yiyiyor hem de alışveriş yapıyoruz. Bakkal amca unutulmuş bir köşede, belki sadece sigara ya da gazete almak için uğruyoruz. Terziler iş yapamaz duruma gelmiş çünkü hazır giyim daha ucuz. Altımızda son madel arabalar, sanki benzin değil de su yakıyormuş gibi, işe de gezmeye de onunla gidiyoruz. 2 yıl sonra değiştirmek lazım bu arabayı eskidi artık yorumu yapıyoruz. Her yıl mobilyasını değiştiren tanıdıklarım var benim şaşırıp kalıyorum. Bugün neredeyse en kötü semtte bile 300bin TL ye ev satın alıyoruz. Peki bu kadar kazanabiliyor muyuz? Büyük çoğunluğumuz tabi ki kazanamıyor. Ve bizler bütün bu lüks hayatı da bankalara borçlanarak yaşıyoruz. Peki bankalar bizim mi?


Yani kısaca her birimiz bize ait olmayan bir hayatı yaşıyor. Adamlar bir kapatsa bize kendilerini bittiğimiz an o an. Açayım mı biraz konuyu?

Mesela, Türkiye'de evler yapılırken, ev olarak değil, arsasıyla beraber satılır ve alınır. Yani evin yıkıldı git diyemez kimse size. Gücünüz varsa, hissedarlarınızla birleşerek yeniden yaparsınız. Malum yabancıların ülkemizde ev ve arazi sahibi olması mümkün. Bugün ülkedeki yabancı sermaye çekilmeye karar verse, işyerlerini kapatsa, milyonlarca insan işsiz kalır. Bazılarımızın artık bir köyü bile yok, köyü olsa da köyde yeri yok. Köyünüze dönüp ekip biçip oradan çıkan mahsülle hayatınızı devam ettiremezsiniz ne yazık ki. Zaten yıllarca yabancı tohum kullandık, bir sonraki yıl için yeniden tohum aldık! Hele bir de işten çıkmak zorunda olanlardansanız ve bankalara kredi ve kredi kartı borcunuz varsa, banka gelir ve o binlerce lira verdiğiniz evi haciz yoluyla satar. Hacizde en çok parayı verenin olur eviniz üstüne borcunuz bile kalır. Yüzbinlerce lira vererek aldığınız eviniz, belki de hiç sevmediğiniz bir ülkenin vatandaşının oluverir bir anda...


Sonra o bankaların da kapanmaya karar verdiğini ya da ülkemizde iflas ettiğini açıkladığını düşünün. Devlet güvencesinde olan kadarını, devlet size öder kalanı üzerine su içelim. Bir de işsiz kalacak yaklaşık 200bin çalışanı da işsizler kervanında düşünün. Kaosa bak bu durumda. Alım gücü düşünce yerli sermaye ile açılan şirketler de zor durumda kalır, oralarda çalışanların da işsiz kalma ihtimali artar. Alan olmayınca üretmenin de anlamı olmaz. İhracat yaparım demeyin hiç boşuna, ülkemize ambargo uygulandığını düşünün. Battık gitti.


Çok uzadı di mi konu? Hemen toparlayayım.


Yani aslında demem o ki, savaşlar sadece top ve tüfekle yapılmaz. Manevi değerlerin yok edilmesi ile de yapılır. Hem bu durumda o ülkeyi batıran da olmazsınız. Kendi kendilerinin sonunu hazırladılar diyerek konuyu kapatırlar. Biz yıllarca zehirlendik. Kendi kaynaklarımızı kendi ellerimizle tükettik. Üreten değil, tüketen bir toplum olduk. Birbirimize fikirlerimiz, değer yargılarımız ya da inaçlarımız için düşman olduk ya da farkında olmadan düşman olmak üzere programlandık. Gazetelerden okuduklarımız ve televizyonlardan izlediklerimizle değerlendirdik yaşadığımız bu coğrafyayı. Başka ülkelerde yaşanan trajedilere vah vah dedik sadece. Din elden gidiyor dedik, cumhuriyet elden gidiyor dedik. O solcu dedik, bu sağcı dedik. O faşist damgası yedi, bu yobaz. Parçalandıkça parçalandık. Biriyle başaramadıklarını bir diğeriyle başarmaya çalıştılar.

Şimdi toparlanmamız lazım. Aklımızı kullanmalı, gözümüzü açmalıyız. Yeni bir kurtuluş savaşı bu bizim için aslında. Kendi kendimize yetebilen bir ülke olmalıyız. Birbirimizin kuyusunu kazmak değil, birbirimize yol gösteren insanlar olmalıyız. Çok okumalıyız, çok araştırmalıyız. Gönül gözü ile görmeyi başarmamız gerekiyor.

Kuran-ı Kerim "Oku!" diye başlar

Hz. Muhammed (S.A.V) 'ın "İlim Çin’de de olsa arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüman’a farzdır" hadisi var.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk 'ün "Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder." cümlesi bir ışıktır.

Yoksa Nostradumus'un Türkiye ile ilgili kehanetleri gerçek olacak. Bu ülke bizim, bu topraklar hepimizin. Gidecek başka yerimiz yok ve ben çocuklarımı Türkiye Cumhuriyeti bayrağı altında, vicdanlı insanlar olarak yetiştirmek istiyorum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...