8 Nis 2018

Psikiyatrist Dr. Mutluhan İzmir Ropörtajı



Yaramaz Çocukları İlaçlamayın

Bugün sizlerle,  çocukları gereksiz yere ilaç bağımlısı yapan endüstriye vicdani bir yanıt diyerek yazdığı “Yaramaz Çocukları İlaçlamayın” kitabının yazarı Psikiyatrist Dr. Mutluhan İzmir ile yaptığımız söyleşiyi paylaşmak istiyoruz. Bu söyleşi de Dikkat Eksikligi ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) hakkında da önemli bilgiler aldık.

İşte sorularımız ve cevapları;

Mutluhan bey, öncelikle böyle bir kitabı yazdığınız ve samimiyetiniz için benim gibi düşünen tüm anneler adına çok teşekkür ediyorum.  Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?


-Değerli desteğiniz için çok teşekkür ederim. Kitabı yazmanın yanında insanların kitap hakkında bilgilenmeleri de çok önemli, yoksa kimsenin haberinin olmadığı bir kitap ne kadar önemli bilgiler içerse de etkisi olmuyor.
1961 yılında Elazığ’da dünyaya geldim. Babam inşaat mühendisi idi ve Keban Barajı inşaatı için Elazığ’da görevli iken ben dünyaya gelmişim. Daha sonra çeşitli illerde babamın görevi nedeniyle bulunduk ve ben altı yaşında iken Ankara’ya Bayındırlık Bakanlığı’na babamın tayini çıkınca Ankara’ya yerleştik. Tüm eğitim yaşamımı Ankara’da geçirdim. Babam ve annem kitap okumayı çok seven kişilerdi ve evimizdeki kitaplık birbirinden değerli kitaplarla doluydu. O dönemde benim şansım belki de internet ve cep telefonu gibi şimdi çocukları çok oyalayan gereçlerin henüz ortalıkta olmamasıydı ve henüz yazlıkta, deniz kenarında uzun bir süre geçirme alışkanlığı toplumda yerleşmemişti. Deniz kıyısında insanın pek kitap okumaya ayıracak zamanı olmuyor malum. Kitaplarla dolu bu kitaplık, benim kısa sürede kitapların sayfaları arasına dalarak uzun ve ilginç serüvenleri tadabileceğim bir kapı haline gelmişti. Nitekim 14 yaşımdan itibaren kısa yaz tatilleri yerine 3-4 aylık uzun yazlık tatillerinin devreye girmesi, benim kitap okuma etkinliğimi geçici olarak aksatmıştı. Ortaokul ve lise döneminde okumuş olduğum romanlar benim psikiyatriye ve psikolojiye olan ilgimin temelini oluşturmuştur. Bunların arasında Yaban, Yabancı, Ve Durgun Akardı Don, Suyu Arayan Adam, Bulantı, Tom Sawyer, Köyün Kamburu, İki Sene Mektep Tatili çok önemli bir yer tutarlar. Tüm bu romanlarda anlatılan karakterlerin kendilerini bir yere koyabilme çabaları beni derinden etkilemiştir ve her kişinin çok ilginç ve saygı duyulacak bir varoluş serüveninin olduğuna inanmama neden olmuştur.


Tıp fakültesine girişim insanlarla yakın olmamı sağladı ancak insanlarla mekanik bir ilişki içinde olmak, onların serüvenini merak eden benim gibi bir kişi için yeterli değildi. Bu nedenle tıbbın diğer alanlarından çok psikiyatri beni cezbeden tek dal olmaya başladı bir süre sonra. Çünkü diğer dallarda kısa sürede limite dayanıyorsunuz ve artık pek yeni bir şey kalmıyor mesleki pratiğinizde karşılaşabileceğiniz. Oysa psikiyatride böyle değil, her kişi ayrı ve yepyeni bir dünya.
Psikiyatri pratiğimi psikanaliz alanına taşıyabilmiş olmak, bana psikiyatrinin en ilginç alanına girebilen bir kişi olma olanağı tanıdığı için kendimi psikiyatrlar arasında en şanslı grubun içinde görüyorum. Psikanaliz hem psikiyatri ve psikoloji bilimlerinin temelini oluşturan hem de bir kişinin kişilik oluşumu sürecini en derinden anlayabilmemizi sağlayan bir bilim dalı olarak çok önemli bir pratiktir.




Günümüzde cesurca düşüncelerini paylaşabilen kişi sayısı hızla azalıyor. Peki siz ilaç sektörünün hedefi olmayı göze alarak aileleri bu konuda uyarıcı bir kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?


Yıllarca akademik çevrelerden bir psikiyatrın bu tür bir kitap yazmasını bekledim. Yurtdışında birçok ülkede benim kitabıma benzer çok sayıda yayın ve kitap yazılıyor. Ancak bizim akademik çevrelerden ya da psikiyatrlardan ses çıkmayınca iş başa düştü. Ama dediğiniz gibi ilaç sektörünün hedefi olmayı göze almak gerekiyor. Bu cesaret nereden geldi bana diye sorarsanız başta çocuklar olmak üzere ülkemizdeki insanların sağlığını korumak bizim en önde gelen görevimiz diye düşünüyorum. Artık ilaç kullanımı o kadar arttı ki, hastalık dışında da ilaç kullanan çok kişi var ne yazık ki. Ve bu ilaçların bir kısmı çok ciddi yan etkiler gösteriyorlar. Çocuklar anne ve babaları kendilerine ne verirse kullanacak kadar masumlar. Anne babaları bilinçlendirmek gerektiği ortada çünkü bu ilaçların kullanımı baş döndürücü bir hızla artıyor. Ve bu ilaçlar 1970’li yıllarda zayıflama ilacı olarak piyasaya sürülen ama çok olumsuz etkileri görülünce yasaklanan amfetamin grubundan ilaçlar. Anne babaları bu konuda bilgilendirmek, çocukları olumsuz etkilerden korumak arzum korkumu yendi diyebilirim.


Kitabınızın ilk bölümünde, kozmetik tıbbın ilaç kullanımını körüklediğinden bahsetmişsiniz ve modern tıp acaba hastalık mı peydahlıyor diye bir soru sormuşsunuz.  Peki sizce öyle mi?


Bunun böyle olduğunu düşünen çok hekim ve araştırmacı var dünyada. Bugün önümüzdeki en büyük tehlike kozmetik tıp kavramıdır. Çünkü bu tür tıp uygulamalarının hedefi hasta kişiler değil sağlıklı kişilerdir. Sağlıklı bir kişi tıbbi bir uygulamadan ne ister? Buradaki beklentiler çok gerçekçi beklentiler değil ama bu gerçekçi olmayan beklentiler nedeniyle insanlar tıbbi girişimlere gereksiz yere maruz kalıp zarar görüyorlar. İlaçların oluşturduğu zararlar çok sinsi ve uzun yıllara yayılabilen zararlar olabiliyor. Tabii ki bir hastalık varsa onu tedavi edecek ilaç kullanılır ancak hastalık yokken ilaç kullanmak çok riskli. Çünkü bugününüzü kurtarmak isterken yarınınızı riske atıyorsunuz ve bu riski bütünüyle zararsız olduğunuza inandığınız ilaçlar oluşturabiliyorlar. Hekimler özellikle kozmetik tıp uygulaması sırasında insanları daha ayrıntılı bilgilendirmeliler. Dikkat eksikliği sorununun da şu anda büyük oranda kozmetik tıp uygulaması alanını içinde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen çok sayıda kişi var dünyada.


DEHB hastalığını kısaca tanımlamamız gerekirse, nedir, nasıl bir hastalıktır?

Burada asıl sorun dikkat eksikliği oluşturan bir beyin sorunundan kaynaklanır. Dikkat eksikliği ile birlikte hiperaktivite görülebilir ya da görülmeyebilir. Bu tablodaki hiperaktivite, yaramaz bir çocuğun eylemlerinden çok daha farklı, insanı kızdıran değil acıma duygusu yaratan bir hiperaktivitedir. Çocuklar dikkatlerini toplayamadıkları için yaramazlık olarak görülecek eylemleri bile organize biçimde yapamazlar. Gerçekten dikkat eksikliği hastalığı yaşamayan çocukların, ilgi duymadıkları ders çalışmak, kitap okumak gibi alanlarda dikkatlerini toplayamadıklarını ama ilgi duydukları oyunlar ya da başka şeylere dikkatlerini toplamakta sorun yaşamadıklarını görüyoruz. Oysa gerçekten dikkat eksikliği hastalığı olan bir çocuğun ilgi duyduğu bir alanda bile dikkatini toplayamaması söz konusudur.



Gerçek DEHB hastalığına sahip çocuklarda kullanılan ilaçlar neyi sağlar, nasıl? Bu ilaçların bağımlılık yapmadığı söyleniyor? Peki öyleyse  neden kırmızı reçete ile satıyor? Bağımlılık olgusunu biraz anlatabilir misiniz?


Bu çocuklarda bozuk olan dopamin metabolizmasının oluşturduğu sorunu ilaçlar ortadan kaldırıyor. Bu çocuklarda bozuk olan dopamin metabolizması, onların ilaçlara bağımlı olmalarını da önlüyor.  Ancak burada sorun ilacın yerinde kullanılıp kullanılmadığı. Yerinde kullanılıyorsa sorun yok ama şüpheler aşırı teşhisin çok arttığına ve aslında hasta olmayan birçok çocuğun bu ilaçlara maruz kalmaları nedeniyle ilaçların yerinde kullanılmadıklarına yönelik olarak ortaya çıkıyor.
Kırmızı reçete de ilaçların yerinde kullanılmadıklarında şiddetli biçimde bağımlılık yapacağını gösteren bir uyaran aslında. Kırmızı reçete, ileri derecede bağımlılık yapan morfin, kokain gibi ilaçların yazıldığı bir reçete türüdür. Her ülke bu ilaçların daha dikkatle kullanılması için kendine göre önlemler almaya çalışıyor. Örneğin Fransa’da bu ilaçlar üç hekimin imzasıyla alınabiliyorlar. Bizde de böyle bir önlem türü benimsenmiş.
Bağımlı olduğunu madde uyuşturucu ise bu maddeyi almadığınızda aşırı bir huzursuzluk, uyarıcı ise bu maddeyi almadığınızda uyku hali, tembellik ve dikkat dağınıklığı hissedersiniz. Bağımlı olduktan sonra bağımlı olduğunuz maddeyi almadığınızda bu belirtiler hızla ortaya çıkıyor ve siz bunları ortadan kaldırmak için yeniden o maddeyi kullanmaya yöneliyorsunuz. Örneğin alkol bağımlılığında 3-4 saate bir gelen huzursuzluk, bağımlı kişiyi, kan alkol düzeyini 3-4 saate bir alkol alarak yükseltmeye iter. Uyarıcı türdeki bağımlılıklarda da maddeyi almadan artık konsantre olabilmeniz ve dikkatinizi toplamanız olanağı kalmıyor ve bu nedenle her sınavdan önce, her ders çalışmadan önce bu ilacı kullanmaya yöneliyor insanlar.


DEHB hafif ve orta şiddetteki çocuklarda ilaçtan önce denenebilecek tedavi ya da koruma yöntemi var mıdır?


Gerçekten DEHB varsa ilaç tedavisinin yanında dikkat işlevini güçlendirmeye yönelik v bilgisayar destekli egzersizlerden tutun, özel diyetlere, dinlenme süresinin ayarlanmasına kadar çok sayıda yöntem var. Diğer yöntemler sayesinde çocukların ilaç kullanma süreleri ve aldıkları dozlar azaltılabiliyor.
Birçok öğrenci de yaşanan dikkat eksikliği sonucu bu çocuklara ne yazık ki DEHB tanısı konuyor. Kitabınızda okuduğum kadarıyla, istemli dikkat ve İstemsiz dikkat var. Nedir bunlar, nasıl çalışır?
İstemsiz dikkat aslında çok bizi ilgilendiren bir konu değil ama kabaca insanın bir şeye dikkat etmek için kendisini zorlamadan kullandığı dikkat işlevidir. Örneğin yolda yürürken, tanımadıkları insanlar tarafından durdurulup adres sorulan kişiler, kendilerine adres soran kişi yanlarından uzaklaştıktan sonra çoğunlukla o kişilerin yüzlerini tarif edemiyorlar. Çok az sayıda insan bunu başarabiliyor. Bu dikkat türü istemsiz dikkattir ve bazı hastalıklarda ileri derecede bozularak kişilerin yaşamını zorlaştırır. Size adres soran kişinin yüzünü anımsayamamanız çok önemli bir sorun yaratmaz ama trafik ışığının kırmızı olduğuna dikkat edemezseniz sorun büyür. Bu tür dikkati azaltan hastalıklar genellikle metabolik hastalıklar ve bunama türü hastalıklardır.

İstemli dikkat ise tam olarak bizi ilgilendiren ve sözü edilen ilaçlarla arttırılmaya çalışılan dikkat türüdür. Sizin için pek de keyif verici olmayan, görev icabı ya da ders gibi belli bir konuya dikkatinizi odaklamanız gerektiği zaman istemli olarak dikkatinizi toplamaya çabalarsınız. Tüm bilişsel işlevler gibi istemli dikkat de duyguların desteğinde çalışır. Merak ve ilgi duyma gibi duyguların eşlik etmesi, istemli dikkatin daha iyi bir düzeyde işlev görmesini sağlar. Merak duygusu eksikse beyin sağlam olsa bile dikkat toplama işlevini yerine getirmekte zorluk yaşarız. Hiç ilgi duymadığınız bir konuda bir şey okumanız ve anlatmanız istense ne derece zorluk yaşayabileceğinizi düşünün. Dikkatinizi bir türlü toplayıp da o yazıyı okuyup anlayamazsınız. İşte öğrencilerin çoğunun bugün yaşadığı dikkat sorunu böyle bir sorundur.

Bu kitabınızda DEHB tanısının artık çok sık konulduğundan ve hastalığı taşımayanlarında sanki hastaymış gibi ilaçlara maruz bırakıldığı yazıyor.  Peki biz anneler çocuğumuzun durumunun bu hastalıkla ilgili olduğunu nasıl anlayacağız? Fiziksel olarak anlamak mümkün mü? Ya da şüphe duyulan durumlarda, davranış takibi mi yapmak gerekir? Ne kadar sürer bu süreç?


Çocuğun ilgi duyduğu alanlarda dikkatini toplayabildiğini gözlemlemek olanaklıdır. Sevdiği oyunlar, hatta yaramazlık yaparken bile dikkatini toplar ve bunu gözleyebilirsiniz.

Kullanılan ilaçların yan etkileri nelerdir?  Ya da şöyle sorayım, bu ilaçların hasta olmayan çocuklar tarafından kullanıldığında gelecekte olacak şeyler nelerdir?  Metlfenidat kullanan çocuklarda hangi hastalıklara davetiye çıkartıyoruz?


Hasta olmayan bir kişinin metilfenidat kullanmasının uzun vadede kalp hastalıklarına, hafıza bozukluklarına, davranış bozukluklarına, dürtü kontrolü bozukluklarına, beyinde hücre kaybına, duygudurum bozukluklarına (bipolar affektif bozuklular), intihar girişimlerine, saldırganlıkta artışa ve başka maddelere bağımlı olmaya neden olabileceği görülmektedir.





Bunun etkilerini anlayabilmemiz kaç yılı bulur sizce?

Bu konuda henüz hiçbir ciddi çalışma yok ne yazık ki. Ama hayvan deneyleri pek de ferahlatıcı sonuçlar vermiyorlar.

Özellikle erkek çocuklarda hiperaktivite teşhisi çok konuyor ve bu çocuklar okulda çok zorlanıyorlar. Kitabınızda özel programlar uygulanmalı demişsiniz. Peki neler yapılabilir?


Bu çocukların aileleriyle çok yakın çalışılmalıdır. Bu çocukların çoğu aile eğitimi sırasında yeterli disiplin almadan okula başladıkları için okul kurallarına uyamıyorlar. Kuralları reddetme ve yıkma eğilimi içinde sınıf düzenini bozucu davranışlar sergiliyorlar. Ailelerle yapılacak çalışmalarda çocuğun evde eksik kalmış olan disiplin eğitiminin nasıl tamamlanabileceği konusunda eğitim yapılarak aileler bilgilendirilmelidir. Bu çalışmalarla çocuğun okul sürecine uyumu konusunda çok hızlı biçimde yol kat edilebilir. Ailelerin devreye girmesi bu açıdan çok yüz güldürücü sonuçlar vermektedir.

Kitabınızda, DEHB hastalığının sıkça Bipolar hastalıkla birlikte görüldüğünü yazmışsınız? Bipolar hastalık nedir, bu iki hastalık bağlantılı mıdır? Bipolar hastalara DEHB tedavisi uygulamak ne gibi sorunlara yol açar?


Bipolar hastalık, iki uçlu duygudurum bozukluğu olarak adlandırdığımız tablodur. Depresyon yani çökkünlük ile mani yani coşma ve ileri noktada cinnet olarak adlandırdığımız tablonun ortaya çıkması sonucunda görülür.  Bipolar bozukluk istemli dikkati çok azaltan bir hastalıktır ve sıklıkla DEHB olarak teşhis edilmektedir. Oysa DEHB için kullanılan ilaçlar bipolar hastalığın seyrini daha da ağırlaştırmaktadır. Bu nedenle ayırıcı tanıda çok dikkatli davranmak gerekir.

Kitabınızda bir bölümde, İnsan Aklı ve davranışlarını incelemişsiniz. İnsanoğlu nasıl bir mekanizma ?


Kesinlikle toplumsal ve içinde yaşadığı toplumla, o toplumun koşulları ile birlikte değerlendirilmesi gereken ve sadece bu yolla anlaşılabilecek bir mekanizmadır. İnsanı değerlendirirken onu içinde yaşadığı toplumdan soyutlayıp anlamaya çalışmak çok yanlıştır.

Günümüzde ilgi ve merak eksikliği yaşayan çocuk ve ergenlerin bu sorunu yaşamasının nedenleri neler olabilir?


Toplumsal ilişkileri çok zayıfladı artık çocukların. Bunda şehirlerin insanı izole eden yanı da etkili, çocukların başında çok vakit geçirdikleri bilgisayarlar gibi araçlar da çok etkili. Sanal ortam öyle bir anında tatmin olanağı sunuyor ki insanlara, uzun vadeli hedef koyup belirsiz bir gelecekte yaşanması olası olan, pek de garantili olmayan bir tatmin sürecine insanlar ilgi duyamıyorlar artık. Bu da bir tür bağımlılık tabii, anında tatmin bağımlılığı. Günü yaşayın sloganı, hızlı tatmini güvence altına alın anlamını taşır ve bizim gelecek kurgumuzu yok ettiği için ilgi duyma yetimizi de körelten bir etki yapmaktadır.

Bu konuda ailelere önerileriniz neler olabilir? Nasıl kurtaracağız çocuklarımızı?


Toplumu kurtarmak için işbirliği yapalım. Toplumu çocukların içinde yaşayacakları sağlıklı bir vasat haline getirmezsek çocuklarımızı bu girdaptan kurtarmamız zor olacak gibi duruyor.

Okuyucularımızın kafasında şimdi bir soru belirmiş olabilir  o da “ İlaca karşı mı bu doktor?” sorusu:)  İlaca karşı mısınız?


Tam tersine ilaç taraftarıyım ben. Ama ilaçlar sadece hastalık varsa kullanılsın diyorum, hastalık yoksa ilaç bir zehre dönüşüyor çünkü.



Sorularımıza verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz bir şey var mi?

Bu olanağı bana tanıdığınız için size çok müteşekkir olduğumu belirtmek isterim.


Kitap Künyesi

                                     Yazar           : Psikiyatrist Dr. Mutluhan İzmir

                                     Yayınevi      : HayyKitap
                                     Basım yılı    : 2016
                                     Sayfa sayısı : 212
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...