31 Eki 2014

BİLMEYENLER İÇİN BLOG AÇILIŞI NASIL YAPILIR

Merhaba,

Bir süredir tanıdık tanımadık bir çok kişiden "Bende blog açmak istiyorum nasıl oluyor bir yardım etsene" cümlesini sık duyar oldum. Aslında ben bu işin ustası değilim ama araştırmayı çok seviyorum. Gençliğimde de hiç bir kod bilmediğim halde HTML kodlarını kullanarak site açmışlığım vardır. Çok mükemmel olmasa da o dönemde idare ederdi işte :)

Bugün size blogspot adresini kullanarak nasıl blog açacağınız hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. gerisi sizin kaleminize ve araştırma ruhunuza bağlı.

Öncelikle sadece bir blogum olsun diye bu işe başlamayın. Zamanınıza ve emeğinize yazık. Amacınız ne olursa olsun, o amaca uygun yazı girmek zorundasınız. Yoksa ne okunursunuz ne de yazmaktan keyif alırsınız.

İlk işiniz bir gmail adresi edinmek. Bu adres sayesinde blogunuza bir çok gagget ( Türkçe karşılığını tam bulamadım ama bazı işlemlerle ilgili önceden yazılmış hazır kodlar diyebiliriz. Mesela üye kaydetmek, sosyal medyada paylaşmak gibi) ekleyebilirsiniz. Gmail adresinizi aldıktan sonra, Blogunuza ne isim vereceğinize karar vermelisiniz. Ben Şafağın Dünyası dedim çünkü hayatımı, yaptıklarımı, yapmak istediklerimi ve çocuklarımla belki daha sonra unutacağım anılarımı eklemek istedim.

İsme, ne yazmak istediğinize karar verdikten ve gmail adresinizi aldıktan sonra.

www.blogspot.com.tr  adresine girin. Açılan pencerede gmail adresinizi ve şifrenizi girin. Size yeni bir ekran açacaktır. Bu ekranda Google+ profilinizi ve ya sınırlı blogger profilinizi seçebilirsiniz.



Hangi profili seçeceğinize karar verdikten sonra ekran sizi aşağıda ki profil oluşturma ekranlarından birine yönlendirecektir.





Profilinizi seçtikten sonra ekteki ekrana geçeceksiniz.


Sonrasında, üst sağ köşede bulunan Yeni Blog yazısına tıklayın ve blogunuza  bir isim verin. Eğer isim kullanım için uygunsa izin verecektir, ,istediğiniz isimde bir başka blog varsa yeni bir isim seçmeniz gerekir.  Herhangi bir görüntüyü seçerek devam edebilirsiniz  çünkü sonrasında dilediğiniz gibi değiştirebilirsiniz.

Değişiklik yapmadan yayın yapmak isterseniz Yayın göndermeye başlayı tıklayabilirsiniz ama tavsiye etmem çünkü yazı yayınlamadan önce blogunuzun tasarımını tamamlamalısınız. Çekici olmayan , baştan savma yapılan blog tasarımları yazılarınız ne kadar güzel olursa olsun okuyucuları kaçıracaktır. Bunun yerine yine üstte Blogu Görüntüle yazısının bulunduğu yerdeki çekmece gibi olan işarete tıklayın ve açılan pencerede şablonu seçin.


Açılacak pencerede altta bulunan “Basit , Dinamik, Resim Penceresi vb.” görünümlerden birini seçerek “ bloga uygula” deyin.  Uygulamadan önce, seçtiğiniz görünüm üzerine geldiğinizde ortaya çıkan büyüteç işaretine tıklayarak nasıl görüneceği hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Görünüm İçinize sindikten sonra Bloga uygula diyebilirsiniz.
Ardından yine en üstte bulunan Özelleştir seçeneğine tıklayarak, Blogger Şablon Tasarımcısı sayfasına ulaşacaksınız.


Bundan sonra sıra ile, isterseniz farklı bir arka plan uygulayabilir, genişlikleri ayarla seçeneği ile ekran genişliklerinizi düzeltebilirsiniz. Yerleşim sekmesine tıklayarak üst gövde ve alt bilgi görüntülerini ayarlayabilirsiniz. Gelişmiş seçeneğine tıklayarak, yazı ve diğer bölümlerin renklerini, stillerini , yazı boylarını ayarlayabilirsiniz. 

 

Ardından en üstte sağdaki blogger’a dön butonu ile Kontrol panelinize ulaşabilirsiniz. Bu bölümde öncelikle Yerleşim sekmesine tıklayarak blogunuzun olmazsa olmazları Gaggetları eklemelisiniz. İnsanlar blogunuz hakkında bunlara bakarak bilgi sahibi olacaklar ve sizi takibe alabilecekler.





Gagget ekle yazılarına tıkladığınızda yeni bir sayfa açılacak. Burada bir çok seçenek var. Blogunuzda olması gerektiğine inandıklarınızı ekleyebilirsiniz. Örneğin, E-posta ile takip et, Blog istatistikleri, İzleyiciler, arama kutusu, farklı yönlendirmeler yapabileceğiniz HTML/Java Script gibi. Bunlardan hangilerini kullanacağınız size kalmış, ama bana sorarsanız çok fazla şey eklemeyin.

Seçtiğiniz Gagget’ın yanındaki + işaretine tıklayarak farklı bir başlık yazabilirsiniz. Kaydeti tıkladığınızda o gagget blogunuza eklenmiş olacaktır. Bütün eklemelerinizi yaptıktan sonra düzenlemeyi kaydetmeyi unutmayın. Yaptıklarınız boşa gitmesin.

Gaggetlarınıza Etiketler bölümünü de eklemeyi unutmayın.  İsterseniz tüm etiketlerinizi, isterseniz sadece seçtiğiniz etiketleri  listelebilirsiniz.

Blog görüntünüzü düzenledikten ve Gaggetlarınızı ekledikten sonra yazı girmeye başlayabilirsiniz. Bunun için Kontrol Panelinizdeki Yeni Yayın seçeneğini tıklayın ve yazmaya başlayın. Yazınıza başlık girdikten ve yazınızı yazdıktan sonra sağ yanda bulunan Etiketler bölümüne yazınızla ilgili anahtar kelimeleri eklemelisiniz.  Anahtar kelimeler hem arama motorlarında görünmenizi hem de, blogunuzu ziyaret edenlerin o konu ile ilgili yazılarınıza kolaylıkla ulaşmasını sağlar.

Yazınızı tamamladıktan, etiketlerinizi yazdıktan sonra "yayınla" butonuna basarak yazınızı tamamlamış olursunuz. Bundan sonra yapılması gereken en önemli şeylerden biri yazınızı sosyal medyada paylaşmak olacaktır. Bu tanınmanızı ve yazılarınızın duyulmasını sağlayacaktır.

Bugünlük anlatmak istediklerim bunlar, sonrası yazmaya devam edip etmeyeceğinize bağlı olarak şekillenecektir zaten.  Bu konuda bende bildiğim kadarı ile  bundan sonra da yazmaya devam edeceğim.

Sevgiler

Şafak






26 Eki 2014

YAVAŞ EBEVEYNLİK SEMİNERİ NOTLARI

Merhaba,

Dün Tutumlu Anne Pedogogoji Günlerinin "Yavaş Ebeveynlik" Seminerindeydim. Uzman Klinik Psikolog Pınar Mermer'in konuşmacı olarak katıldığı seminerde, Yavaş Ebeveynlik olgusu ve bunu hayatımıza nasıl uygulamamız gerektiği konusunda bilgilendik.

Bize seminerde konuşmacı olarak reçeteler sunan Pınar Mermer bir çocuk annesi. Ayrıca 5 aylık hamile. Kitabını da tanıttığı bu seminerde anlattıklarından aldığın notları size sunacağım.



Seminer Şişli Belediye'sine ait Şişli Bilim Merkezi'nde yapıldı. Şunu söylemeden geçemeyeceğim, hayal kırıklığına uğradım, Bilim Merkezi Şişli'ye ve adına yakışmayacak durumdaydı. İçerisinin daha dolu dolu, daha temiz ve bakımlı olmasını hayal etmiştim.


Neyse konumuza dönelim. Tutumlu Anne geçen sene başladığı bu Pedogoji günleri ile gerçekten çok iyi bir iş yapıyor. Etkinlikler ücretsiz ve içerik her zaman çok faydalı.

Bu sefer ki konumuz başta da söylediğim gibi "Yavaş Ebeveynlik" idi. Bunu ağır hareket etmek olarak algılamayın. Yavaş hayat, hayatın hızını ve modernliğini eleştiren bir hayat stili. Şu an yaşadığımız hayatta var olan hız, insanlara zarar vermekte. Yavaştan kasıt, yaşadığımız her olayın, keyfine vararak, farkındalıkla, sakince yaşamak.


Hepimiz zaman zaman çocuklarımızı büyütmeye çalışırken zorluklarla karşılaşıyoruz. Bunların en başında da ağlama krizleri, yemek yememek, inat gibi çocuk davranışları geliyor. Aslında bütün bu davranışlarına bu denli üzülmemizin ve öfkelenmemizin en büyük nedenlerinden biri, yalnız ebeveyn olarak yaşamak. Devir değişti, insanlar kimseye çocuklarını emanet edemiyor, güvenemiyor, Eskiden aile ile birlikte olan anneanne, babaanne, yakın akrabalar yaşam şartları nedeniyle yada artık uğraşmak istemediklerinden anne babaya destek olamıyor, olmuyor. 

Ben bunun en canlı örneklerinden biriyim. Daha önce de defalarca farklı ortamlarda dile getirdiğim gibi, Ege'yi 15 aylık kreşe göndermek zorunda kalan biri olarak, o yıllarda yaşadıklarımı bir an olsun aklımdan çıkaramıyorum. Bu benim şu an bile davranışlarımı etkiliyor, içimdeki acı inanın hiç dinmiyor. 

Biliyor musunuz, günümüzde en büyük ölüm sebebi yalnızlık. Bir çok makalede bunun obezite veya kötü alışkanlıklardan daha zararlı olduğu yazılmaya başlandı. Çünkü yalnız olmak, kendini yalnız hissetmek insanı depresyona sokuyor ve bir süre sonra hiç bir şey yapmaya mecaliniz kalmıyor. Vücut yalnızlığa fiziksel acı gibi tepki veriyor. 

Evin içinde gerçek paylaşımların ve konuşmaların olmadığını çocuklar hissedebiliyorlar ve bu onların yalnız hissetmesine neden oluyor. Yalnızlık hissetmenin kötü olduğunu düşünmeyin. Bunu hissedince vücut sinyal verir. Bu da harekete geçmemize neden olur.  Çocuk farklı yollarla tepkisini dile getirir. Aslında bize yalnızım benimle ilgilen demek istiyordur.

Çağımızda ki ilişkilerde teknolojinin de hayatımıza girmesi ile birlikte bağlantılıyız ama bağlı değiliz. Çocuklar da bundan etkileniyorlar. O kadar uzun süre yalnız kalıyorlar ki bilgisayar ve televizyon bağımlılığı gibi kötü davranışlara yöneliyorlar. 



Peki Birey Olmak Yalnızlık mıdır?

Eskiden ebeveynler bizi kendilerine bağımlı yetiştirmeye çalıştı. "O bensiz bir yere gidemez, bensiz ders çalışamaz gibi". Aslında onların bizsiz bir şeyler yapamamasından kaynaklanıyordu.

Çocuğun hayata bakış açısını asıl etkileyen şey baba veya baba figürü olan kişidir. Annenin kişiliği ne olursa olsun, baba bu ebeveynlik yolunda anneye destek olursa, kendisi güvenli bağlanabilen biriyse, ilgileniyorsa çocuk annenin kişiliğinden etkilenmiyor. Oysa babada bu özellikler eksikse anne ne kadar mükemmel olursa olsun çocuk davranış sorunları yaşıyor.

Çocuk babadan (eğer baba yoksa baba figürü olan kişiden) stresle baş etme becerisini, özgüven ve harekete geçme becerisini alır. Sebat etme, azimli olma becerisini ağırlıklı olarak yine baba verir.

Çocuklar görerek öğrenirler. Sözleriniz ne olursa olsun davranışlarınız bunu desteklemiyorsa kabul ettiremezsiniz. Çocuğun bir davranışı öğrenmesi için o davranışı çok görmesi gereklidir. Babanın başkalarına ve anneye olan davranışları onu etkiler.

Yaşadığımız kültürel değişiklikler nedeniyle hepimiz birbirimizle yarış içindeyiz. Bugün bizi zorlayan, davranışlarımıza yön veren, bizi yarışa sokan kendimizi ve çocuklarımızı güvene alma isteğimiz. Bizim yaşadıklarımızı yaşamasınlar, bizim çektiğimiz zorlukları çekmesinler diye her isteklerini karşılamaya çalışıyoruz. Çocuklar sınırsız olmak ister, tüm dünyaya sahip olmak ister. Verince de ne yapacağını şaşırır. Çocuğun azıcık üzülmesini, negatif duygularını göstermesine kızıyoruz, tahammül edemiyoruz. Çocuklara böyle davranmamasını empoze etmeye çalışıyoruz aslında bu bir hata. Sürekli kötü şeyler söylenen kınanan çocuklar, içsel olarak kötü olduklarına inanmaya başlıyorlar ve bu çocuklar tehlike altındadır. 

Çocukların sosyal medya kullanımı doğru değil. Mümkün olduğunca uzak tutmak gereklidir. Çocuklar kendileri için neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemeyecek kadar küçük olduğunda onu yönlendirme görevi aileye düşer. Reklamlar çocukları çok fazla etkiler ve çocuğun etkilenmesi engellemeye çalışılmalı, reklamlardaki yanlışlar ve tuzaklar çocuklara anlayabilecekleri bir dil ile anlatılmalıdır.

Çocuklar etraftan gelen kıyaslama ve negatif davranışlardan çok etkilenirler. Bu tarz davranışlarla karşılaşan çocuklar mutlaka rahatlatılmalı ve motive edilmelidir. Ayrıca çocuğunuza yıpratıcı davranışlar gösteren kişilere karşı çocuğunuzu koruyabilirsiniz. O kişiye bu davranıştan rahatsız olduğunuzu söylemelisiniz. Söylediğiniz de kızacak, kırılacak yada üzülecek diye düşünmemelisiniz. 

Aşırı rekabetin mutluluk getirmediğini çocuğumuza anlatabiliriz. Çocuklara karşılaştığı durum ya da davranışın kendilerini nasıl hissettirdiğinin asıl önemli şey olduğunu vermeliyiz. Stratejik düşünmeyi, farklı düşünmeyi öğretmeliyiz. 

Aldığım notlar bunlar. Gece yattığımda dünkü seminerde konuşulanları düşündüm. Bazı dersler çıkardım kendime. Bence şimdi yapmamız gereken şey, durup bizi tahammülsüz hale getiren şeyler neler onları düşünmek. Sonrada çocuklarımızın bu davranışı neden yaptığını anlamaya çalışmak. Belki de bir çoğu yaşının getirdiği şeyler. Onu anladıktan sonra o davranışların gerçekten değişip değişmemesi gerektiğini sorgulamalıyız. Değişmesi gerekli ise, ilgisini başaka yöne kaydırmak yararlı olabilir. Eğer gerekli değilse ve biz bu davranışlara sadece birilerini memnun etmek için kızıyorsak, başkalarını düşünme işine bir son vermeliyiz. Çocuğumuz olmanın keyfini çıkarmalıyız.

Sağlıklı ve mutlu nesiller yetiştirmemiz dileği ile. Unutmayın bir anne tüm dünyayı değiştirebilir.

Sevgiler

Şafak












24 Eki 2014

ARTIK BENDE BİR YAZAR KAFE YAZARIYIM



Herkese merhaba,

Ya bu sabah çok mutluyum. Blog dünyasına girdiğim ilk günden beri  hırs yaptığım konular, yazdıklarımı bir çok kişi okusun, herkes kendinden bir şeyler bulsun, birilerine bir şekilde yardımım dokunsun ve ben de bir YAZAR KAFE yazarı olayımdı.

Bugün bunlardan biri gerçekleşti. Artık bende Bumerangda Platin üyeyim ve yazılarımı Yazar Kafeye gönderebilirim. Çoook ama çookk sevinçliyim. İnşallah çokca yazım yayınlanır ve ben emeğimin karşılığını bulurum.

İçim içime sığmıyor ama bu durumda aldı beni bir korku ve telaş. Ne yazacağım, nasıl yazacağım, yayınlanacak mı yazdıklarım, hepsinden önemlisi okunacak mı?

Bu konuda sizlerden de yardım bekliyorum. Bana yazılacak, araştırılacak konular gönderin sık sık olur mu :) Mail adresim safakkrdnz@gmail.com

Hepinize sevgiler

Şafak

23 Eki 2014

ÖDÜL ALDIM YAŞASINNN

Merhaba,

Bir süredir bloggerlar arası bir etkinlik var. Dünya çapında yapılan bu etkinlikte bir blogger toplam 15 bloggera ödül veriyor ve onlarda takip ettikleri, beğendikleri 15 blogger ile bu ödülü paylaşıyor.

Bu sabah sevgili Hüzün Sarısı blogunun sahibesi sevgili Nihal, Gülümse Yüzüme blogunun sahibesi güleç yüzlü arkadaşım Yasemin ve Yemeksohbetleri sitesinin sahibesi yetenekli arkadaşım Yağmur bu ödüle beni de layık gördüklerini açıkladılar. Kendilerine çoook teşekkür ediyorum .


Ödülümüzün bazı şartları var. 

1- Ödülün fotoğrafını yayınlamak
2- Ödül veren blogun linkini paylaşmak
3- Ödülü 15 bloga vermek

Benim sık takip ettiklerim ve daha önce ödül yazılarını görmediğim ama hakettiklerine inandığım arkadaşlarım ise şunlar



Herkese sevgiler

Şafak

20 Eki 2014

SÜMELA MANASTIRI - CENNETTEN BİR KÖŞE

Merhaba,

Bayram öncesi Karadeniz'e yaptığımız yolculuktan bahsetmiştim sizlere. Orada gezip gördüklerimizden en çok beğendiklerimi sizinle paylaşmak istiyorum. 

Bunlardan birincisi Sümela Manastırı. Öyle uzun uzun uzadıya geçmişinden ve bu gününden bahsetmeyeceğim. İsteyenler bu bilgiye nette kolaylıkla ulaşabilir Bunlardan en güzeli ise Vikipedi Özgür Ansiklopedi de. Okumak isterseniz Tık Tık

Biz Görele'den yola çıktık. Manastır, Trabzon Maçka'nın Altındere köyü sınırları içinde. Yolculuğumuz yaklaşık yaklaşık 2 saat sürdü. Yol boyunca bize eşlik eden manzaranın güzellikleri anlatmakla bitmez.



Eskiden çıkabilmek için uzun bir yol tırmanmanız gerekliydi. Şimdi araç yolunu 300 mt. kalacak şekilde uzatmışlar. Eğer eşim beni dinleseydi tırmanıyor olacaktık :) O gün hava çok bulutlu ve yağmurluydu. Uzaktan dağların eteğine yapılmış bu bina daha görür görmez siz de hayranlık oluşturmaya başlıyor.



Yürüme yolu boyunca bu kocaman ağaçlarla karşılaşıyorsunuz. Kökleri o kadar uzun ve heybetli ki insanda dokunma hissi uyarıyor. Bu gördüğünüz kökler tek bir ağaca ait.


Kolay tırmanabilmeniz için merdivenler yapmışlar. Biraz yürüse yorulduğundan bahseden Ege bile oranın verdiği duygu ile hızlıca tırmandı.


Bebek arabaları için uygun değil, bu nedenle eşim oldukça fazla yoruldu. Efe Deniz'i kucağında taşımak zorunda kaldı.


Oradan aşağıya baktığınızda kocaman ağaçlar küçücük görünüyor. Aslında biraz ürkütücü bile diyebilirim.



Eğer yanınızda Müze Kartınız varsa ücret ödemeden girebiliyorsunuz. Bizim gibi İstanbul'da bırakıp geziye çıkarsanız giriş ücreti 15 TL. Çocuklar için ücret ödemiyorsunuz.



Hemen kapının girişine Sümela Manastırının tarihini anlatan pano asmışlar.


Bir çok odadan oluşan, bir şehir kurmuş gibiler. Fırından, okuma odalarına, Lokantadan, öğrenci sınıflarına kadar her şey mevcut. Çilehane adında bir oda bile var. İşte odalardan bazıları;









Bu bir fırın içi. Çok karanlıktı, flaş ile çektim.




Kutsal su, dışarda bir çeşme de var. Ancak bu resimdeki asıl yeriymiş. Yukarıdan damlamaya devam ediyor. Suyun tadı oldukça güzel. Şekerli.


Kütüphanenin olduğu bölümün içi ve dışı o dönemi anlatan resimlerle kaplı. Yıpranmış ancak, günümüze kadar gelmiş. İçeri de flaş ile resim çekmek yasak. Kameralarla kontrol ediliyor. Belki de şifresi oradadır kim bilir :)













Çıkma vaktimiz geldiğinde yine merdivenlerden çıkışa ulaştık.



Yukarıda size bahsettiğim dışarıdaki çeşme bu. Elimizdeki küçük şişeye su koymayı ihmal etmedik tabi. Gittiğim yerlerde bulursam doğal çeşmelerden su içmeyi ihmal etmiyorum. Şifa niyetine :)


Dönüş yolunda Ege ve ben önden gittik, bu yapı ile karşılatık. Sanırım gözetleme kulesi olarak kullanıyordu o dönemlerde.


Manastırı öyle güzel bir yere yapmışlar ki. Yapımı mutlaka oldukça zor olmuştur. Dağları o şekilde oymak, Taş taşıyıp yeni bir şehir kurmak. Hem de o devirde. Yalnız çok güvenli, bulunduğu konum nedeniyle gelebilecek her türlü kötülüğü önceden fark etme şansınız var.

Eğer yolunuz düşerse mutlaka ziyaret edin. 

Sevgiler

Şafak



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...